Şu an ve gelecek
Yaşanılan bu kötü ve garabet dolu günler için Türk Ulusuna geçmiş olsun temennileriyle başlamak istiyorum.
Dünyayı ve içinde bulunduğu dengeleri, akışında devam eden sitemi aksatan, hayatı durdurma noktasına getiren bu salgın, toplumlarda büyük yankı buldu. Alışkanlıklar, hayattaki öncelikler ve bilinen yıkılamaz denilen müttefiklik olguları büyük ölçüde sarsıldı. Çin’i bu durumda paranteze alırsak, Avrupa’nın kendi içinde sınırları kapatması, dost ülkeler arası tıbbı materyal mücadeleleri yanında, Türkiye’nin önce Çin akabinde NATO partnerleri İspanya, İtalya, şimdilerdeyse Türk Nüfusunun fazlaca olduğu bizim için çok önemli olan Balkanlara, Yavru Vatan Kıbrıs’a olan tıbbi desteğimiz aşikar. Bunun yanında Soğuk Savaş döneminden sonra Birleşik Devletlerin, Rusya ile dirsek teması, keza bir NATO ülkesinde bu bir de Akdeniz ülkesi olan İtalya’nın şehirlerinde Rusya Bayraklı askeri kamyonlarının geçişi tarihi bir ana şahit oluşumuzun büyük kanıtıdır. Portekizli eski bakan ve uluslararası ilişkiler uzmanı Bruno Maçães sözleriyle devam etmek istiyorum. ”Bir tünele giriyoruz ve tünelin ucunda, çok farklı bir dünya olacak . Bu süreç tüm alışkanlıklarımızı, gündelik ve sosyal hayatımızı değiştirecek. Küresel ekonimi yeniden şekillenecek. Güneşli bir küresel ekonomiyi inşaa etmek, tünelin ucundaki dünyayı kurmaksa bizim elimizde.” sözleriyle anlaşılacağı gibi ‘Yeni Dünya Sistemi/Düzenine angaje olmak bu sözleri idrak etmekten başlayabilir. Kapanan sınırlar içinde sıkışan insanlar ve karşılıksız basılan paralar, sınırlar açıldığında bunu değerlendirmek gelişmekte olan para birimleri için ciddi önem arz ediyor. Bu bağlamda Türkiye emtia ürünlerinin dışında, meta seviyesi yüksek, katma değerli ürünlerini de ihraç etme fikriyatı bize oldukça cazip geliyor. Geçtiğimiz yıllarda maruz kaldığımız ümmet/ümmetçilik savları kısmen evrilerek yerini ulus/milliyet eksenine kaydırdı. ‘Türkiye Cumhuriyeti, Arap yarımadasına sıkışmayacak kadar kudretli bir ülkedir.’
Avrupada yükselen milliyetçi düşünce siyasal politikalarınıda bu yönde dizayn ediyor. Bunu kuvvetlendiren büyük tezlerse Avrupa’da yükselen ulusculuk olgusu. https://t.co/Adyva0gypb. Müteakib bir sorunda ülkemiz genç nüfus olmaktan öteye yaşlanan nüfusa doğru ilerliyor. (20 yıl sonra ~100 milyonu bulacak. https://t.co/1V7hnMKzdh) Yurttaşlarımız köylerden, kent/büyükşehirlerde yaşamak için içgöç gerçekleştiriyor. (https://t.co/euZZuhTwag) büyükşehirler küçük m2’lerde daha az çocuk, daha iyi sağlık hizmeti faktörler geleceğimizi etkileyen bir etken.
Doğru perspektiften bakınca, boş kalan toprakların, dışgöçe maruz kalıp ulusumuzun demografik yapısını bozmaması mümkün değil. Şu günlerde bile kırsal kesimlerde fazlaca peştun Afganı veya birbaşka ortaasya/ortadoğu ülkesinden gelen mültecilerle sarılmış durumda. Beka sorunuyla karşılaşmamak ve bu yeni düzende, Türk Ulusunun ”ben de varım!” diyebilmesi için yetişkin/yetkin, mental ve fiziksel yurttaş yetiştirmesi elzem. Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti jeopolitik ve jeostratejik açıdan dünyanın denge ve kilit unsuru olarak yüzyıllardır tarihe tanıklık ediyor.
Gelecek nesillerimizin daha uygar, refah, güçlü ve huzurlu yetiştirmek ümidiyle…